Zor nefes alıyordu,boğuluyormuş gibi vücudunu öne uzatıp azıcık kalmış ciğerlerine çekmeye çalışıyordu oksijeni. Tedavisi kötüye gitmeye başlamıştı, o şaşkın bakışlı gözleri güçsüz yardım dilenen iki büyük miskete dönüşmüştü. 5 gün önce 1 litreye yakın ciğerlerinden sıvı çekmiştim,yaban otları gibi sinsice yayılmış, yemyeşil topraklara beton dökülmüş gibi akciğerler kurutmaya başlamıştı.
Önlenemez bir tsunami gibi ele geçiriyordu akciğerleri, Lilly’i bu sinsi hastalık. İyiye giden Lilly’de herşey tersine dönmüş, tatsız bir hal almış, tedavi yanıtsız kalmıştı. Bugün iyice keyifsiz diye düşündüm
Çıkmadan kafesine uğradım 1 ,2 enjektör yaş mama yediririm umuduyla yaklaştım yoğun bakımdaki Lilly’ye.Oksijen pompalayan deliğin hemen önünde durmuş denizden şinorker yardımıyla yüzeye çıkmaya çalışan biri gibi kafası o tarafa kaldırmış, basıyı azaltmak siyanotik görüntüsünü yok etmek, hayata bağlayan oksijen isteğini birazcık gidermek için hareketsiz duruyordu. Kafese yaklaşınca konuşkan sürekli bir şeyler anlatan Lilly’den heykel gibi duran Lilly’ye bir evrilme vardı. Enjektöre çektiğim yaş mamayı yavaşça ağzının içine sıktım, o bile yormuştu onu. Denemedim bir daha sevdim sakince çektiği acıyı hissederek olacak vedayı hissederek.
Kapattım yoğun bakımın kapağını mamadan çok içeriye dolan oksijene daha çok ihtiyacı olduğunu düşünerek ve gözüm yandaki kafese takıldı. 5 tane küçük sandviç ekmeği kadar olan, annesiz kalmış ama yavrusu ölen annenin süt anneliği sayesinde yaşama tutunmuş 5 küçük yavru. Hoplayan zıplayan koşturan 5 küçük bebek, yandaki yaşam kavgasından bi haber 5 yeni yaşam.
Yaşamın kıyısındaki Lilly’ye ve sonra bebeklere baktım her şeyden bi habersiz küçük enerji toplarına.
Biz gibiler işte, kimin neler yaşadığını bilmeden kendi hayatımızın en önemli aktörü olarak biz gibiler.
Ve kapatırken gözlerimi bir gün açmamak üzere, bileceğim bir kaydırakta kayan mutlu küçük bir çocuk var, ya da hoşlandığı kızı uzaktan süzen sivilceli bir ergen ve bileceğim kapatırken gözlerimi o an belki yağmurun ıslattığı çimen kokusu bir yerlerde,evi saran yemek kokusunun mutluluğunu,işten eve dönerken tıkış pıkış otobüsteki umursanmaz çileli insanların aklından geçenleri hissedeceğim işte, dünyanın bensiz de var olduğunu kabul ederek mağlup ufacık bir ayrıntı kırığı gibi kaybolup gideceğim tam da o an yeni doğan bir bebeğin ağlamasının şenliğini hissederek.